Yıldırım Bayezid ve Merkezi Devletin Temelleri

0
5

Yıldırım Bayezid, babası I. Murad’ın daha gevşek ve federatif yapıya dayanan siyaset anlayışının aksine, güçlü ve merkeziyetçi bir yönetim modelinin temellerini atmıştır. Anadolu’daki beylikleri doğrudan kendine bağlayarak siyasi birliği sağlamlaştırmış, Balkanlar’daki Osmanlı nüfuzunu da önemli ölçüde genişletmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nde merkezi otoritenin güçlendirilmesine yönelik ilk ciddi adımlar onun döneminde atılmıştır.

Bayezid sadece iç siyasette değil, dış politikada da yeni bir hamle başlatmıştır. Doğu’da Memlükler’e, Batı’da ise Macarlar’a karşı açık bir mücadele içine girmiştir. Özellikle 1396 yılında gerçekleşen Niğbolu Savaşı, Batı dünyasına karşı geliştirilen gaza anlayışında bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaş sayesinde Yıldırım Bayezid, sadece Osmanlı coğrafyasında değil, tüm İslam dünyasında tanınan bir lider hâline gelmiş ve Abbasi Halifesi’nden “Sultan” unvanını almıştır. Bunun yanında, Türk ve Moğol geleneklerinden gelen “Han” unvanını da kullanarak bu sıfatlara siyasal bir derinlik kazandırmıştır Merkezi Yapının Bedeli.

İstanbul Kadim Bir Hedefin Peşinde

Yıldırım Bayezid’in en büyük hedefi hiç kuşkusuz İstanbul’du. Roma mirasının kalbi sayılan bu kenti fethederek yalnızca askeri değil, sembolik ve kültürel bir zafer kazanmayı amaçlıyordu. Osmanlı devlet anlayışının Roma mirasıyla birleştiği bu hedef, sonraki padişahlar için de yol gösterici olmuştur.

Bayezid’in kurduğu bu miras, onun ölümünden sonra gelen hükümdarlar için bir model niteliğindeydi. Ancak bu sürecin devamı, 1402 Ankara Savaşı sonrası başlayan Fetret Devri (1402–1413) nedeniyle sekteye uğradı. Bu kaotik dönemde Çelebi Mehmed devleti toparlamaya çalıştı, ardından gelen II. Murad ise imparatorluğu yeniden güçlendirmek için çaba gösterdi. Ancak iç isyanlar ve dış tehditler karşısında zaman zaman temkinli politikalar izlemek zorunda kaldı.

Fatih Sultan Mehmed Mirasın Gerçek Sahibi

Bu şartlar altında, Yıldırım Bayezid’in bıraktığı mirası gerçek anlamda ileri taşıyan kişi, henüz genç yaşta tahta çıkan ve hemen İstanbul’u fethetmeye odaklanan II. Mehmed oldu. Tahtta bulunduğu ilk yıllarda bile İstanbul’u almak en öncelikli hedefiydi. Hem siyasi gücü artırmak hem de kendine meşruiyet kazandırmak için bu zaferin kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu Ephesus Guides.

1453’te bu hedefini gerçekleştirerek İstanbul’u fethetti ve “Fatih” unvanını aldı. Böylece atalarından miras kalan imparatorluk hayalini, yeni yönetim araçları ve stratejilerle geliştirerek daha sağlam bir yapıya dönüştürdü. İstanbul artık sadece bir siyasi merkez değil, aynı zamanda dini anlamlar yüklenen kutsal bir şehir hâline geldi. Bu nedenle fethin arkasında sadece askeri değil, güçlü bir ideolojik ve manevi arka plan da vardı.

Tarihi Hedefin Gerçekleşmesi

İstanbul’un fethi, Osmanlı tarihinde sadece bir askeri başarı değil, aynı zamanda yüzyıllar boyunca inşa edilen bir idealin somutlaşmasıdır. Bu hedefin temel taşlarını Yıldırım Bayezid döşemiş, ancak onu gerçekleştirmek II. Mehmed’e nasip olmuştur. Fethin ardından Osmanlı Devleti, sadece bir bölge gücü değil, cihanşümul bir imparatorluk kimliği kazanmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz