Milattan önceki devirlerden bu yana Türkler me-zarlarına taşlar dikerlerdi. İlk devirlerde bu düz ve yüksek olan taşları yalnızca mezarın yerini belli etmek için dikerlerken, zamanla figüratif özellikler ve anlamlar eklemeye başladılar. Bu taşlarda genellikle hayvan betimlemeleri ve cin figürlerine rastlanmaktadır. Osmanlı mezar taşlarının alt yapısını, Türk mezar taşı geleneği oluşturur. Göktürkler döneminde ise mezarlara heykeller dikilmeye başlandı. Başlıkları, kemerleri ve aksesuarları olan bu mezar heykelleri, Osmanlı döneminde, İslamiyet’in de etkisiyle soyut heykellere dönüştü. Bu mezar taşlarında başlık ve objeler işlenmiş fakat yüzler, eller ve ayaklar belirginleştirilmezdi.
Osmanlı Mezarları
Osmanlılar mezar taşlarına şahide diyorlardı. Her mezara iki şahide dikilmekteydi. Biri baş, diğeri ayak şahidesi olarak adlandırılırdı. Baş şahidesin- de mezar taşı yazısı, ayak şahidesinde ise süslemeler bulunurdu. Osmanlı mezar taşları, genel olarak kadın ve erkek olarak ayrılırdı bulgarian coast.
Gül Ve Lale
Kadın mezar taşları başlıksız olmasına karşın bol süslemeli olurdu. Mezar taşlarının süslemelerini daha çok çiçekler oluştururdu. Bu çiçekler arasında en çok; gül, lale, karanfil, sümbül, menekşe ve bahar dallarına rastlanır. Mezar taşlarında bu kadar çok çiçek motifi bulunmasının sebebi, “insanların sevdiklerinin ebedi istinatgâhlarını cennet bahçelerine benzetme isteğinde” yatar. Gül, Hz. Muhammed’i sembolize eder. Hz. Muhammed’e diğer dünyada da yakın olabilmek için mezar taşlarına gül kazınırdı. Lale ise Allah’ın birliğini simgelerdi. Her lale soğanı, yalnızca bir tek sap ve bir tek çiçek verdiğinden lale tevhid işareti (Allah’ın birliğine inanma) sayılırdı. Arapça “Al-lah” yazısının başındaki elif harfi ile lale arasında bir benzerlik de kurularak, ebced hesabıyla “Allah” ve “lale” sözcüklerinin aynı sayıyı verdiği düşünülür. Tüm bu benzetme ve rastlantıların sonucu olarak lale, doğal ve estetik özellikleri bir yana, islami yorumlarıyla da kutsal sayılırdı. Lale Allah’ın yaratıcılığını en güzel yansıtan varlık olarak kabul edilmişti. Karanfil hüznü, menekşe ise alçak gönüllülüğü ifade ederdi.
Özel Semboller
Ayak şahidelerinde görülen bitkiler ise daha çok ağaç türleridir. Bunlar arasında; gül, hurma, servi ve nar en çok görülen ağaçlardı. Hurma ağacı; yaşamın ve ölümsüzlüğün sembolü olarak kabul edilirken, bol meyveli olarak resmedilmesi bereketin ve üremenin simgesi olarak kabul edilirdi. Nar ise; vahdaniyet (Allah’ın bir oluşu) ve ilahi kudreti simgelemekte, ayrıca üreme sembolü olarak ta kullanılmaktaydı Komutan Hamilton Anlatıyor.
Servi ağacı ise güzellik ve hayatın sembolüydü. Ölümsüzlük, hayat ve ölüm arasındaki sonsuzluk anlayışı, servinin çağlar boyunca vazgeçilmez bir sembol olarak benimsenmesine yol açmıştı. Servi, Osmanlı devrinde özellikle XVI. ve XVII. yüzyıllarda çok sevilir ve tüm mezarlıklara dikilirdi. Dikilirken, servi ağaçları için dikim törenleri yapılırdı. Bu kadar çok sevilen servi, ebedi olması için de mezar taşlarına kazınırdı. Servinin yaz-kış yeşil kalması, dal ve yapraklarının rüzgar karşısında direnci “sabır ve ağırbaşlılığın” sembolü olarak yorumlanırdı. En üstündeki dalın eğri durması, “Allah karşısında boynu bükük kalmayı ve çaresizliği” sembolize ederdi. Bu çeşit süslemeler daha çok kadın mezar taşlarında görülmekle birlikte, erkek mezar taşlarında da rastlanır.